Batılıların Uzaylı Olarak Adlandırdığı Cin Nedir Gerçekten Cin Varmıdır

Kur’an, görünen âlem yanında duyular tarafından görünmeyen varlıkların da bulunduÄŸunu haber vermekte; Allah’ın göklerde ve yerde ordularının bulunduÄŸunu, Rabbinin ordularını kendisinden baÅŸkasının bilmediÄŸini, Sizin görmediÄŸiniz ordular indirdiÄŸini ve Süleyman’ın hizmetine cinlerden orduların verildiÄŸini beyan etmektedir. Bunların içinde melekler ve ÅŸeytânlar yanında cinler de bulunmaktadır. Kur’an-ı Kerim’de otuzdan fazla ayette cinlerden bahsedildiÄŸi gibi bir sûreye de Cin adı verilmiÅŸtir.

Rusya, bu tür ruhsal olaylar için araştırma ödeneği olarak yıllık 12 milyon Ruble ayırmıştır. İsrail Haber Alma Teşkilatı ise, yıllık 5,5 milyon dolar bu tür faaliyetlerde harcadığını internet sitesinde belirtmiştir.

Ä°slâm inancı açısından melek ve ÅŸeytan gibi ruhani varlıkların mevcudiyetini kabullenmek ne kadar gerekli ise cinlerin varlığını kabullenmek de o kadar gereklidir. Kur’an, mahiyetleri konusunda detaylı bilgi vermediÄŸi için farklı ÅŸekillerde açıklamalar yapılsa da mevcudiyetlerinin inkâr edilmeleri imkân, dahilinde deÄŸildir. Çünkü onların varlığı Kur’an’ın kesin ifadeleriyle sabit, itikadı açıdan kabulü zorunludur. Kur’an’ın ifade ettiÄŸi gayba iman içinde cinlerin varlığını kabullenme de bulunmaktadır.

Cinlerin varlığı bu kadar kesin olmakla beraber bu kelime Kur’an ve sünnette her zaman aynı anlamda kullanılmamıştır. Zaman zaman ÅŸeytân ile aynı anlamda kullanıldığı gibi bilhassa hadislerde görme sınırının altında kalan canlılar (mikroplar) anlamında kullanıldığı da vakidir.

Görünmeyen varlıklara inanmanın insanlık tarihinde önemli bir yeri bulunmaktadır ancak islâm’dan önce bunların çok üstün güce sahip olduklarına inanıldığı, hatta ilahlaÅŸtırıldığı söz konusu iken, islâm bu anlayışı reddederek onların da insanlar gibi Allah’ın iradesine tabi, O’nun kudretinin dışına çıkamayan, sınırlı bir güce sahip varlıklar olduklarını vurgulamıştır.

İnsan-cin münasebeti ise mucize olarak nitelendirilebilecek bazı olaylar dışında vesvese, telkin ve ilhamda bulunmanın ötesine geçmemektedir.

Devletlerin yıkılması ve milletlerin yok olması ile beraber kültür ve medeniyetler de ortadan kalkmıyor, aksine kılık değiştirerek, yeni kombinazonlara bürünerek varlıklarını devam ettiriyorlar.

Eski OrtadoÄŸu medeniyetlerinden Ä°slâm öncesi Araplara intikal eden cin anlayışı da müslümanların kültür dünyasına aynen deÄŸil, adapte edilmiÅŸtir. Cinlerin ÅŸekli, yiyip içtikleri ÅŸeyler, barındıkları yerler, insanlara görünmeleri, onlarla evlenmeleri gibi Kur’an-ı Kerim’de açıkça beyan edilmeyen hususlar halkın, geçmiÅŸten devralarak devam ettirdiÄŸi bir folklor durumundadır.

Kur’an-ı Kerim’den bazı ayetlerin yorumu, Hz. Peygamber ve Ä°slâm büyüklerinin sözleri olarak sunulmaktadır. Titiz bir çalışma ile bu nevi sözlerin zayıf olduÄŸunu, güvenilir olmadığını anlamak mümkündür ancak bu nevi eserler bu tür eleÅŸtiriyi yapabilecek insanlardan daha çok halka hitap etmekte ve halk da bu rivayetleri saÄŸlam dini haberler gibi algılamaktadır. Bu, halkın dini telakkisi açısından çok zararlı sonuçlar doÄŸurmaktadır. Bu hususta zararı belirgin olan bir durum da bu nevi eserlerin gerekli tenkit ve ayıklama yapılmadan tercüme edilip yayınlanmasıdır.

Bu tür malumat insanoÄŸlunun merakını giderme açısından ilgi çekici olsa da, onun yanlış inançlara düşmesine, hurafelere saplanmasına sebep olacağı için dini bakımdan çok zararlıdır. Dini hayat batıl inançlar üzerine deÄŸil Kur’an ve sünnet gibi saÄŸlam temeller üzerine bina edildiÄŸi taktirde güven vericidir.

Günümüzde bazı çevrelerde bu denge ihmal edildiÄŸi için birçok insan aklı ile inancı, realite ile dinin gereÄŸi gibi gösterilen fantazi ve safsatalar arasında sıkışmıştır. Sosyolojik olarak da bazı ÅŸarlatanların bilgi kaynağı kabul edilip, verdikleri haberlere göre hareket edilmesi insanlar arasında husumete, aileler arasında düşmanlığa neden olmaktadır. Bu sebeplerle her alanda olduÄŸu gibi insan-cin münasebeti konusunda da inanç ve anlayışı Kur’an ve sahih sünnet ile tespit etmek gerekmektedir.

Şüphesiz bunun bir de günlük hayatta yaşanan (pratik) yönü; medyumu, falcısı, kâhini, bakıcısı, astroloğu ile bu işi meslek edinenler ile problemlerini çözmek amacıyla bunlara başvuran çaresiz insanlar cephesi bulunmaktadır.

Büyünün falcılığın ve medyumluÄŸun Ä°slam’da kesin olarak yasaklandığı konusunda halkın bilinçlendirilmesi, medyumluÄŸun ve falcılığın yasaklanarak, büyü ve cin musallatının önüne geçilmesi için ve bu konuda yapılan büyülerin bozulması ya da tedavisi konusunda Diyanet iÅŸleri BaÅŸkanlığının devreye girmesi gerekmektedir. Böylece insanlar bu konuda zaten devletten maaÅŸ alan herhangi bir din görevlisine gidip hiçbir ücret ödemeden bir rahatsızlığı varsa bu ihtiyacını giderebilir.

Ceza Hukukçusu Prof. Dr. Köksal Bayraktar’a göre, “Ãœfürükçülük, büyücülük yalnız bilim ve fennin inkar ettiÄŸi, benimsemediÄŸi haller deÄŸil, bizzat dinin de uygun bulmadığı hallerdir. Günümüzde bu eylemin çokça gerçekleÅŸtirilmesi dinin yeterince bilinmemesinden kaynaklandığı gibi toplumdaki ahlaki ve manevi deÄŸer ölçütlerinin alabildiÄŸine sarsılmasının da sonucudur.

Gazetelerde ve televizyonlarda falcılık, büyücülük, gaipten haber verme gibi eylemlerin çağdaş insanın hayatında yer almaması gerekir.

Ãœlkemizde KurtuluÅŸ Savaşı’ndan hemen önceki dönemlerde hurafelerin yanlış dini inanış ve uygulamaların alabildiÄŸine yaygınlaÅŸtığı dönemlerden sonra aynı hususların tekrarlanmaması için bir çeÅŸit devrim kanunu niteliÄŸinde tekke ve vazifelerle türbelerin seddine ve türbedarlıklarla ilgili bir takım unvanların men ve ilgasına dair 677 sayılı kanun yürürlüğe konulmuÅŸtur. Bu kanunun 2. Fıkrasında: Falcılık, büyücülük ve üfürükçülük gibi eylemleri aynen belirterek yasaklamıştır ve buna 3 aydan az olmayan bir ceza da getirmiÅŸtir. Dolayısıyla yürürlükteki hukuk sistemine göre örneÄŸin bir büyücü, falcı yakalandığında bu kanuna göre yargılanır ve cezalandırılır”

Ayrıca bilim insanları, bütün sağlık ve aşk iksirlerinin aslında 8. sınıf kimya ve fizik ders kitaplarından alındığını, kehanetlerin ise tamamen psikolojiye dayandığını deney yoluyla ispatlamaya çalışıyor.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir