Her Yıl 31 Mart Günü Azerbaycanlıların Soykırımı Olarak Anılmaktadır

Her Yıl 31 Mart Günü Azerbaycanlıların Soykırımı Olarak Anılmaktadır

31 Mart 1918 Azerbaycan Türk Soykırımı Anma Günü

Azerbaycan’da her yıl 31 Mart günü Azerbaycanlıların Soykırımı olarak anılmaktadır. 200 yıl boyunca başta Ermeniler olmak üzere diğer halkların Azerbaycanlılara karşı yaptığı katliamları ve Azerbaycanlılara karşı yürüttükleri acımasız siyaseti ifade eden bu gün tüm Türkiye’de de anılmaktadır.

Rusya ile İran arasında meydana gelen iki savaşın sonunda 12 Ekim 1813 tarihinde imzalanan Gülistan ve 10 Şubat 1828 yılında imzalanan Türkmençay antlaşmaları Azerbaycan için kötü sonuçlar doğurmuş ve Azerbaycan’ın ikiye bölünmesine neden olmuştur. Azerbaycan’ın kuzeyi Rusya’nın, güneyi ise İran’ın yönetimine geçmiştir.

Rusya İç Savaşı’nda Bolşevik – Ermeni Devrimci Federasyonu ile Müsavat Partisi – Dikaya Tümeni arasında meydana gelen ve Mart Olayları olarak bilinen çatışma sırasında 31 Mart 1918 tarihinde Bakü’de yaşanan sivillerin ölümlerine dayanmaktadır.

Kızıl Ordu’nun 1920 yılından itibaren denetimi sağlamasıyla birlikte bölgedeki katliamlar durmuştur. Bununla birlikte Dağlık Karabağ konusundaki anlaşmazlık hep devam etmiş, Sovyetler Birliği’nin dağılmasının ardından silahlı çatışmaya dönüşmüştür. Ermenistan Silahlı Kuvvetleri 12 Mayıs 1994 tarihine kadar Dağlık Karabağ’ın tamamı da olmak üzere toplam 890 rayondan (mahalle, semt, bölge) ibaret Azerbaycan topraklarının yüzde 20’sini işgal etmiştir.

Çeşitli şehirlerde 90 bin Azerbaycanlı türlü işkencelere maruz kalarak katledilmiştir. Hayatını kaybedenlerin yüzde 70’i yaşlılar, kadınlar ve çocuklar gibi savunmasız bireylerden oluşuyor. Kafkas İslam Ordusu’nun bölgeye gelerek olaylara müdahale etmesiyle katliam sona ermiştir.

Ermenistan ve Ermeni Diasporasının 1915 olaylarını son yıllarda daha da yoğunlukla kamuoyuna ve bazı ülke Parlamentolarına taşımalarının en önemli nedeni, ağır Rus silahlarıyla işgal ettikleri Azerbaycan toprakları, bir milyona yakın Azerbaycanlı mülteci ve Dağlık Karabağ sorununu, gündem dışı tutmaktır.

Ermenistan’ın ve hiçbir ülkenin, Azerbaycan’dan topraklarının beşte birinin işgaline ve bir milyona yakın insanının evinden barkından kovulmuş olarak yaşamasını kabul etmesini beklemeye hakkı yoktur.

1905–1906 yılları arasında Ermenilerin Bakü’den sonra Karabağ, Zengezur ve Suşa’ya da uyguladığı soykırımlar sırasıyla;
6 Şubat 1905 Birinci Bakü soykırımı
5 Mayıs 1905 Nahcivan soykırımı
23 Mayıs 1905 Revan soykırımı
3 Haziran 1905 Ecmiedzin soykırımı
13 Haziran 1905 Cebrayıl soykırımı
16 Ağustos 1905 Birinci Şuşa soykırımı
12 Temmuz 1905 İkinci Şuşa soykırımı
20 Ağustos 1905 İkinci Bakü soykırımı
26 Eylül 1905 Cavanşir soykırımı
18 Kasım 1905 Gence soykırımı
24 Kasım 1905 Tiflis soykırımı
22 Ocak 1906 Gazah soykırımı
29 Temmuz 1906 Zengezur soykırımlarıdır.

Ermeni tarihçi S. Zavaryan’ın verdiği bilgilere göre, bu katliamlar sırasında Şuşa’da 12, Cavanşir bölgesinde 15, Cebrail’de 5 ve Zengezur’da 43 olmak üzere toplam 75 Müslüman Türk köyü yakılıp, yıkılmıştır.

1906 yılına gelindiğinde Erivan, Gence ve diğer bölgelerde 200’den fazla köy ve kasaba yağmalanmış, sakinleri öldürülmüş ve bu yerleşim birimleri haritadan silinmiştir. Ayrıca Karabağ’da da 158 Türk köyü yakılıp yıkılmış, binlerce Türk soykırıma uğramıştır.

Ermeni araştırmacı Jirayr Liparityan’a göre, 1904-1906 yıllarında Ermeni teröristler tarafından 105 siyasi terör eylemi gerçekleştirilmiştir .

1917 Bolşevik ihtilalinin ardından gelişen olaylar Ermenistan’da Taşnak Hareketi, Azerbaycan’da Musavat Partisi liderliğinde gelişerek bağımsızlık hareketine dönüşmüştür. Bağımsızlık süreci içinde Ermenistan; Azerbaycan’dan Karabağ’ın, Gürcistan’da Cavahatya bölgesinin ve Osmanlı’da Doğu Anadolu bölgesinin kendisine ait olduğu iddiasıyla çeşitli faaliyetlere girişmiştir.

1948-1953 yıllarında Ermenistan’da 150 bine yakın Azerbaycan Türküne soykırım yapıldığı gerçeğine dünya devletleri ve kamuoyu sessiz kalmıştır.

Ermenistan, Azerbaycan ve Gürcistan’a karşı kuvvet kullanarak, Osmanlı devletinden de silahlı ve siyasi faaliyetler ile (İngiltere ve Amerika’nın desteğinde) taleplerini gerçekleştirmeye çalışmıştır. Böylece hayalindeki büyük Ermenistan’ı gerçekleştirebilmeyi ümit etmiştir.

Ermenistan Silahlı Kuvvetleri 25 Şubat 1992 gece yarısı eski Sovyetlerden kalma 366. Alay’ın desteğiyle önce giriş ve çıkışını kapadığı Hocalı köyünde; sivil, kadın, çocuk, yaşlı ayırımı yapmadan birçok kişiyi öldürmüştür. Rusların desteğindeki Ermeni birlikleri Hocalı’da, uluslararası toplumun gözü önünde 63’ü çocuk, 106’sı kadın, 70’i de yaşlı olmak üzere toplam 613 kişiyi katletmiştir. Bunlardan 239 kişi işkence yapılarak öldürülmüş, 487 kişi ömür boyu sakat kalmış, 1275 kişi (çocuklar, kadınlar ve ihtiyarlar) esir alınarak işkencelere maruz kalmış, esir alınanlardan sadece 1165’i iade edilmiş, 68’i kadın ve 26’sı çocuk olmak üzere toplam 110 kişiden ise bir daha haber alınmamıştır. Bu katliamda yedi aile tüm fertleriyle katledilmiş, 27 aileden birer kişi sağ veya yaralı olarak kurtulmuştur.

Türkiye üzerinde yoğunlaşan çeşitli yapıdaki baskılar; insan hakları, demokrasi, özellikle Ermeni ve Kürt Meselesi, Kıbrıs ile olanlar, Batı baskılarının altında da bu gerçek vardır. İnsan hakları ile Batının çıkarları özdeşleşmiştir.

Güçlü bir Türkiye’nin ve Azerbaycan’ın var oluşu, komşuları ve dünya pazarlarını paylaşan Küresel Batı açısından bir endişe kaynağı arz eder. Bu amaçla özel politikalar ürettiler. Ermeni terör suçlularını ülkelerinde barındırdılar. Bazı Avrupa devletleri hiçbir tarihsel belgeye bağlanamayan Ermeni iddialarını yasaya bağladı. Özellikle Türkiye Cumhuriyeti, “Tehcir değil, soykırım” iddiası, Kıbrıs sorunu, Ege kıta sahanlığı sorunu, Batı Trakya Türkleri sorunu, terör sorunu gibi oyunlarla köşeye sıkıştırılmak istendi ve bu amaç önemli ölçüde gerçekleştirildi. Uluslararası ilişkilerde, dış politikada ve diplomaside Türkiye yenildi.

Ermeni tarihindeki çelişkiye dikkat çeken Paul Henze’ye göre, Ermeni tarihinin incelenmesi kolay değildir. Bu tarih uzun, karmaşık, kısmen karanlık ve genellikle tartışmalıdır. Ermeni tarihi hemen hemen tamamen Ermeniler tarafından yazılmıştır. Çünkü kendi tarihini yazan bir kimse onu yüceltmek ve onun tartışmalı noktalarını objektif bir biçimde incelemekten kaçınmak eğilimindedir. Ermenilerde bu durum özellikle görülmektedir ve XX. yüzyılın ortalarından itibaren iyice ortaya çıkmıştır.

Ermeniler, tarihlerini gördükleri gibi değil, görmek istedikleri gibi yazmış ve bunun
propagandasını yapmışlardır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir