Türkiye’de Televizyon Kanallarının İçerik Kalitesi Giderek Düşüyor

Türkiye'de Televizyon Kanallarının İçerik Kalitesi Giderek Düşüyor

Türkiye’de Televizyon Kanallarının İçerik Kalitesi Giderek Düşüyor

Medya, insanları bilgilendirme gibi olumlu özelliğe sahip olmasına rağmen, bunu arka planda bırakarak, bazı televizyon programlarıyla Türkiye’de kitleler yozlaştırılmakta.

Eskiden çeşitli programlarda kavgalar veya agresif tartışmalar olduğunda yayın kesilir ya da bu görüntüler gösterimden çıkarılırken günümüzde ise yayınlanan programlar sadece kavgalar, bağrışmalar ve hakaretler üzerine kurularak kesilmeden yayınlanıyor. Bu tarz programların tamamı hakkında uzman psikolog ve sosyologların kötü yorumlarına rağmen üstelik topluma hiç bir faydası olmamasına rağmen her geçen gün artıyor olması düşündürücüdür.

Bir popüler kültür öğesi olan medya, olumlu ve olumsuz yönleriyle kitleleri etkilemektedir.

Yurtdışından ithal edilen pek çok televizyon programının yoz bir kitle kültürü oluşturduğu bilinmektedir.

Medya ile uyuşturulan ve yönlendirilen kitlenin varlığı yadsınamaz. Eşit olanaklara ve adaletli gelir dağılımına sahip; sanata, kültüre ve bilime önem veren, düşünüp, sorgulayan bireylerin yaşadığı bir dünya için medyanın kitleleri uyuşturan yönü üzerinde durmak ve olumsuzluklarını açığa çıkarmak gerekmektedir.

Daha fazla insana doğru ve yararlı bir biçimde ulaşabilmek varken reyting uğruna kalitesiz programlarla kitleler yozlaştırılmakta, medyanın iyi yönü kullanılmamaktadır. Halk bunu istiyor yaklaşımı işin kolayına kaçmaktan başka bir şey değildir.

Özellikle batı kültürü, iktisadi ve ekonomik olarak ortak bir tüketim kültürü oluşturmak için, medyayı kullanmaktadır.

Medya kendiliğinden oluşmamıştır. Medyanın oluşmasında insanların bilgilenme arzusu yatmaktadır. Temel ve önemli bir ihtiyaç olan bilgilenme medya patronları(egemen güç) tarafından olumsuz bir yöne çekilmekte, olaylar hakkında yalnızca bilgi sahibi olmak isteyen kitleler aynı zamanda şiddet, cinsellik ve magazin(dedikodu) bombardımanına maruz kalmaktadır. Bütün bu bombardıman kitle iletişim araçlarından belki de en etkilisi olan televizyon aracılığıyla kitlelere ulaşmaktadır.

Türkiye’de bir günlük yayın programı içinde yayınlanan ortalama olumsuz görüntü sayısı 3 bin 500’den fazla.

Bir yerde toplanan kişilerin yarıştırıldığı programlara katılan yarışmacıların birbiriyle olan ilişkilerine bakıldığında toplumun iyi olarak benimsediği ahlak anlayışına ters düşen yoz bir yaklaşım görülmektedir.

Günümüzde herkes üç dakikalığına da olsa ünlü olabiliyor. Sıradan insanların ünlü olma arzusuyla aynı evde belli bir süre boyunca kalmaları ve kobay fareleri gibi her hareketlerinin kameralar tarafından milyonlarca insan tarafından izlenmesi hukuki, ahlaki ve psikolojik boyutuyla değerlendirilmelidir.

İnsanlar başka insanların özel hayatını daima merak ederler, yarışmacıların özel hayatlarının deşifre edildiği bu programlar kişilik haklarının ihlali bağlamında değerlendirilmelidir.

Programlara en fazla reyting sağlayan olgulardan biri şiddettir. Şiddetin pompalanması bu gibi programların izlenme oranını artırmıştır. En fazla kavga çıkaran yarışmacılar en çok oyu almışlardır. Kavganın ve şiddetin iyi bir savunma aracı olduğunu ve prim yaptığını gören, bu olumsuzlukları kendi yaşantısına da uygulamaktan kaçınmayan bir kitle oluşmuştur. Şiddet içeren bu gibi programların bir olumsuz yanı ise bireyleri şiddet karşısında duyarsızlığa itmesidir.

Tarih boyunca sanata, şiire, edebiyata konu olan ve insanlık için en kutsal duygu olarak kabul edilen aşkın bu programlarda yozlaştırıldığı görülmektedir. Aşkın özündeki gizliliğe ters düşen ve her şeyin büyük bir açıklıkla yaşandığı yakınlaşmalar, aşk mı yoksa farklı bir duygu mu? Elenmemek ve ekranda biraz daha kalabilmek umuduyla haftalık ilişkiler sürdürmek üzere bir araya gelen çiftlerin yaşadığının aşkla bir ilgisi olmadığı gerçeği üzerinde durmak gerekmektedir. Çıkar üzerine kurulan bu birliktelikler bu güzel duyguyu alçaltmakta, yozlaşmayı gözler önüne sermektedir.

Sonuç olarak, bütün bu olumsuzlukları içinde barındıran bu programlar geniş bir halk kitlesi tarafından aylarca izleniyor. Ekran karşısında kitlelere verilen mesajlar; hayatta kalabilmenin, güçlü olabilmenin, başarılı olabilmenin yöntemi dostuna sırtını dönmek, sürekli kavga etmek, cinselliğini sonuna kadar kullanmak, çıkarın için bütün değer yargılarından vazgeçmek olarak aktarıldı.

Bireylerin sosyal yaşamdaki davranış ve tutumlarını olumsuz bir biçimde etkileyen bu programların yaşanılamaz bir dünya oluşturmadaki rolü bilinmeli ve bu konuda gerekli çaba gösterilmelidir. Bu çabaları en fazla üstlenmesi gereken kurum Televizyon Üst Kurulu’dur. Yanı sıra sivil toplum kuruluşları ve duyarlı bireyler de tepkilerini dile getirmelidir. Daha iyi bir dünyada yaşamak için medyanın olumlu yönünü açığa çıkarmak, nitelikli, halkın kültürel anlamda gelişmesine olanak sağlayan programlar hazırlamak ve bu konuda mücadele etmek gerekmektedir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir