TV Programlarıyla Nasıl Yozlaşıyoruz

Türkiye’de bazı televizyon programlarıyla kitleler yozlaştırılıyor.

Yurtdışından ithal edilen pek çok televizyon programının yoz bir kitle kültürü oluşturduğu bilinmekte.

Bir yerde toplanan kişilerin yarıştırıldığı programlara katılan yarışmacıların birbiriyle olan ilişkilerine bakıldığında toplumun iyi olarak benimsediği ahlak anlayışına ters düşen yoz bir yaklaşım görülmektedir.

İnsanların ünlü olma arzusuyla aynı evde belli bir süre boyunca kalmaları ve kobay fareleri gibi her hareketlerinin kameralar tarafından milyonlarca insan tarafından izlenmesi hukuki, ahlaki ve psikolojik boyutuyla değerlendirilmesi gerekiyor.

İnsanlar başka insanların özel hayatını daima merak ederler, yarışmacıların özel hayatlarının deşifre edildiği bu programlar kişilik haklarının ihlali bağlamında değerlendirilmeli.

Bu tarz programların tamamı hakkında uzman psikolog ve sosyologların kötü yorumlarına rağmen üstelik topluma hiç bir faydası olmamasına rağmen her geçen gün artıyor olması vahim noktalara ulaştı.

Programlara en fazla reyting sağlayan olgulardan biri şiddettir. Şiddetin pompalanması bu gibi programların izlenme oranını artırmıştır. En fazla kavga çıkaran yarışmacılar en çok oyu almışlardır. Kavganın ve şiddetin iyi bir savunma aracı olduğunu ve prim yaptığını gören, bu olumsuzlukları kendi yaşantısına da uygulamaktan kaçınmayan bir kitle oluşmuştur. Şiddet içeren bu gibi programların bir diğer olumsuz yanı ise bireyleri şiddet karşısında duyarsızlığa itmesidir.

Tarih boyunca sanata, şiire, edebiyata konu olan ve insanlık için en kutsal duygu olarak kabul edilen aşkın bu programlarda yozlaştırıldığı görülmektedir. Aşkın özündeki gizliliğe ters düşen ve her şeyin büyük bir açıklıkla yaşandığı yakınlaşmalar, aşk mı yoksa farklı bir duygu mu? Elenmemek ve ekranda biraz daha kalabilmek umuduyla haftalık ilişkiler sürdürmek üzere bir araya gelen çiftlerin yaşadığının aşkla bir ilgisi olmadığı gerçeği üzerinde durmak gerekmektedir. Çıkar üzerine kurulan bu birliktelikler bu güzel duyguyu alçaltmakta, yozlaşmayı gözler önüne sermektedir.

Sonuç olarak, bütün bu olumsuzlukları içinde barındıran bu programlar geniş bir halk kitlesi tarafından aylarca izleniyor. Doğru olan RTÜK’ün bu programların yayınına müdahale ederek sonsuza dek yasaklayıp kaldırmasıdır.

Ekran karşısında uyuşturulan kitlelere hayatta kalabilmenin, güçlü olabilmenin, başarılı olabilmenin yöntemi dostuna sırtını dönmek, sürekli kavga etmek, cinselliğini sonuna kadar kullanmak, çıkarın için bütün değer yargılarından vazgeçmek olarak aktarıldı.

Toplumsal ve evrensel bir fenomen haline dönüşen kitle iletişim araçları hayatın vazgeçilmez bir parçası haline gelmiştir. Bu mecranın en zayıf ve korumasız kitleleri de çocuklar ve gençlerdir.

Elektronik sömürgecilik zihinlere gereksinim duymakta; yabancı Batı ülkelerinden ithal edilen kitle iletişim ürünleri vasıtasıyla, Üçüncü Dünya ülkelerinde yaşayan insanların davranışlarını, arzularını, inançlarını, yaşam biçimlerini, tüketim sürecinde seçim yapma imkanlarını, tüketicilerin gözlerini, kulaklarını ya da her ikisini birden etki altına almayı amaçlamakta olduğu için, etkiyi kolaylaştıracak ve insanları akışın yönüne kanalize edecek içerikler sunulmaktadır. Sunulan içeriklerle farklı kültürel yapıya sahip olan insanlar, makro açıdan da farklı kültürler etki altına alınmaya çalışılmaktadır.

Türkiye’de bir günlük yayın programı içinde yayınlanan ortalama olumsuz görüntü sayısı 3 bin 500′den fazla.

Ülkemizde yer alan kitle iletişim araçlarının yayın politikaları daha sıkı denetlenmeli ve yayınların özünü kendi toplumsal değerlerimizin içinden oluşturmalı, yabancı yayınları da bu değerler çerçevesinde değerlendirerek bireylere sunmalı.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir